13 Temmuz 2012 Cuma

Televizyon Tarihi: ABD, İngiltere ve Türkiye Örneği


Giriş

Rus asıllı Vladimir Zworskin 1923 yılında tamamen elektronik bir televizyon sisteminin patentini alan ilk kişidir. Patentini aldığı şey iconoscope denilen ve ortasında bir kamera tüpü bulunan bir cihazdır. Zworskin, 1926 yılında da bir alıcı cihaz olan kinescope’u icat eder. Kinescope, bugünün 525 yayın standardına karşılık gelen 30 yatay çizgiden oluşan bir görüntüyü taşıyabilen katod ışın tüpüdür. Bu cihazla ilk uygulama 1928 yılında yapılır.
Radyo yayıncılığının aksine, televizyon yayıncılığı ülkelerin gelişmişliklerine paralel bir gelişme göstermiştir. Gelişmekte olan ülkelerde yayıncılık 1970’lerde uygulanmaya başlanmıştır. Amerika’da televizyon aygıtının ilk yayın denemeleri 1927 yılında, ilk düzenli yayın İngiltere’de 1936 yılında, Amerika’da 1939 yılında başlamıştır. Türkiye’de ise televizyon, kitlelere yönelik yayınlara ancak 1968 yılında başlayabilmiştir. O tarihte Amerika ve Avrupa’da televizyon, ülke bütününe yayın yapmakta ve teknolojik gelişme içindedir.

1.      Amerikan Televizyonu

AT&T’den H.Elves isimli bir araştırmacı, 1927’de ilk defa Washington’dan New York’a Ticaret Bakanı Herbert Hoover’ın kapalı devre TV görüntüsünü iletmeyi başarmıştır. Rakip firmaların en iyi görüntüyü yakalama çabalarından dolayı Amerika’da ilk düzenli televizyon yayını İngiltere’ye göre 3 yıl daha geç başlamıştır. Amerika ilk düzenli yayınına Dünya Fuarı’nın 1939 yılındaki açılışında Başkan Roosevelt’in görüntü ve sesini yayınlayarak başlayabilmiştir. Bu yayını Amerikan Radyo Kuruluşu RCA yapmıştır. Televizyonun geniş kitlelere yayılması 1941 yılında FCC’nin 525 satır standardını kabul etmesiyle tüm yapımcıların daha yüksek satır standardı için yapılan çalışmaları durdurup, televizyon alıcısı üretmeye başlamalarından sonra gerçekleştirilebilmiştir.


2.      Amerika’da Televizyonun Yaygınlaşması

1946 ve 1947 yılları, televizyonun genellikle bar ve tavernalarda toplanan işçi sınıfının gruplar halinde izlediği inanılmaz, sihirli bir eğlence kutusu olarak görüldüğü yıllardı. 1948 yılı televizyonun Amerika’da iyice yaygınlaşmaya başladığı yıl olarak kabul edilmektedir. 1948’de 16 televizyon istasyonu sayısı 1952’de 108’e, 1953’de ise hemen hemen tüm ülkenin yarısına yayın yapacak şekilde yayılmıştır. 1957’de ülkenin yaklaşık üçte ikisi yapılan yayınları seyretmeye başlamıştır. Televizyonun ilk günlerinde, sinemadan gelen bir uyarlama ile ekranda resimler gösteriliyor ve görüntüler çerçevesinde konuşmalar yapılıyordu. Daha sonra, radyodaki varyete, komedi programları, müzik revüleri, bilmece programları, belgeseller ve haber programları televizyona uyarlanmıştır. 1955-1956 yıllarında televizyon, her hafta yayınladığı drama dizileriyle tüm ülkede büyük ilgi ve heyecan uyandırmaya başlamıştır. Bu drama dizilerinin en önemli yanı da canlı yayın olmalarıydı.

2.1. Canlı Yayından Video Programlarına

1950’lerden sonra kar getiren bir endüstri dalı olan televizyon yerini iyice sağlamlaştırır. Video program yayınlarının bu dönemde, yani 1950’lerden sonra büyük şirketlerin tekeline girmeye başladığı görülür. 1956’da video görüntüsünü manyetik teybe kaydetmek için gereken işlemler dizisi olgunluk noktasına ulaşmış, böylece televizyon programcılığında bazı değişiklikler olmuştur. Canlı yayınlar azalmıştır. Video, yapımcılara programlarda düzeltmeler yapmak, özel efektler kullanmak ve daha nitelikli görüntü almak olanağı sağlamış, hem de programların daha ucuza üretilmesine neden olmuştur.


2.2. Elektronik Yayıncılıkta Tekelleşme

Amerika’da tekelleşme 1950’li yıllarda başlamış, 1960’larda gelişmeye başlamış ve giderek büyümüştür. Tekeller şirket evlilikleri, satın almalar ve birleşmeler yoluyla büyümüş, yayıncılık sektörü giderek daha az elde toplanmaya başlamıştır. 1980 ve 1990’lı yıllarda üç büyük medya tekeli ABC, CBS ve NBC’nin gücünde iniş başlamıştır. Yeni istasyonların ve uzmanlaşmış kablo yayınlarının ortaya çıkışı, gençlere yönelik yayın yapan şebekelerin izleyiciyi çekmesi ve uzmanlaşmış interactive programlar, on-line haberler, haber servisleri gibi işlevleri başaran yeni teknolojinin medya dünyasına girmesi gibi nedenler bu tekellerin inişini başlatmıştır.


2.3. Kablolu Televizyon

İlk kablolu televizyon yayını 1949 yılında Pennsylvania Vadisi’nde yapılmıştır. Yüksek dağlar nedeniyle normal televizyon görüntülerini alamayan yörelerdeki bir grup TV satıcısının daha fazla TV alıcısı satabilmek umuduyla dağın tepesine kuvvetli bir anten yerleştirmesiyle başlayan uygulama, giderek başka yörelere de yayılmıştır. Kuvvetli bir antenden telefon hatları gibi evlere çekilen kablolarla görüntülerin gayet net bir biçimde alındığı tespit edilince, uygulama bir düzene sokulmuş; belediyeler tarafından ücretlendirilmiş ve çok küçük bir ücret karşılığında kasaba halkı net televizyon görüntüsü alarak bir gereksinimi karşılar olmuştur. 1970’lerin sonunda kablo-televizyon uygulamasında bir aşama daha yapılarak, hiçbir yayın istasyonundan verilmeyen özel programları ücret karşılığında abonelere izletme olanağı yaratılmıştır.
Kablolu televizyonun geçirdiği aşamalar dört başlık altında incelenebilir:

     Uzaktan sinyal alma
     Paralı-Televizyon (Pay-TV)
     Televizyonda uzmanlaşma
     Etkileşimli iletişim (Interactive communication)

2.4. İnternet Yayıncılığı

     Siyasi ve ekonomik çıkarları zorlayan bir alandır.
     Entelektüel mülkiyet hakkı sıkıntıları devam etmektedir.
     İnternette içeriğin dağıtımında yaşanan teknik sorunlar, video ürünlerinin dağıtımında dar bant sisteminin yetersiz kalması, geniş bant çalışmalarının yavaş ilerlemesi gibi sorunlar internet yayıncılığının öncelikli sorunları arasındadır.


2.5. Televizyonun Denetimi: FCC

1934’te Kongre’nin çıkardığı bir yasayla kurulan Federal İletişim Komisyonu FCC (Federal Communication Commission), iletişim alanında etkin bir rol oynamıştır. Devlet Başkanı’nın atadığı 5 üyeden oluşan FCC’nin görevleri arasında Amerika’da sayısı yaklaşık 15 binden fazla radyo ve televizyon istasyonlarına yayın izni vermek, tekelleşmeleri sınırlamak, kamu çıkarlarını gözetmek en önemlileridir; ancak FCC bu yetkilerini etkin bir şekilde kullanamamakta, bu da iletişim endüstrisinin olabildiğince özgür bir ortamda yayın yapması sonucunu doğurmaktadır. He tür girişimde merkeziyetçiliğe ve kısıtlamalara karşı olan Amerikan yönetimi de bu durumdan pek rahatsız olmamaktadır.
FCC, frekans çakışmalarını önlemek için istasyonlara verilecek frekansları saptar; bir frekansa birden fazla başvuru durumunda, adayın basınla ya da etnik gruplarla olan ilişkisine göre (eğer yoksa) öncelik verir, yani bir tür hakemlik yapar. Ancak FCC’nin yaptırım gücü olmadığından birçok karar mahkemeler tarafından bozulmuştur. Örneğin, 1972’de FCC, isteyen kişi ve kuruluşların kablo sistemlerinden program yayınlayabileceği kararını almış; ancak 1978’de çıkan mahkeme kararıyla bunun Anayasa’ya aykırı olduğu ilan edilmiştir. Federal yasaların programlarındaki sansürü yasaklamasına karşın, Amerikan Kongresi havadan yayıncılıkta müstehcenliği yasaklama konusunda FCC’ye yetki vermiştir. Ancak Amerika’da müstehcenlik sınırlarının ne olduğu ve özellikle çocukların televizyon izlediği saat limitlerinin nerede başlayıp nerede bittiği konusu hala tartışmalı bir konudur.

3.      İngiltere Televizyonculuğu

İngiltere’de televizyon yayıncılığı gerek ABD gerekse diğer Avrupa ülkelerindeki radyo televizyon sistemlerinden farklılıklar gösterir. Her şeyden önce İngiltere, ulusal gelişmenin, kültürel bütünlüğün ve eğitimin kitle iletişim araçlarıyla sağlanabileceğini savunan ülkelerin başında gelir. Radyo televizyon yayıncılığında özerkliği savunur, ancak kitle iletişim endüstrisinde sınırsız tecimsel (ticari) özgürlüğe uzun yıllar pek sıcak bakmamıştır.
  
3.1. Kamusal Televizyon: BBC

İngiliz kamu hizmeti yayın kurumu BBC’nin (British Broadcasting Corporation) kuruluş tarihi 1 Ocak 1927’dir. BBC aslında, 1922’de radyo alıcı cihazları üretmek amacıyla oluşturulmuş bir konsorsiyumun kurduğu  İngiliz Yayın Şirketi’nin devamıdır. 1927 yılında ise, BBC, Kraliyet Beratı (Royal Charter) ile bir kamu kurumu olarak yeniden örgütlenmiştir. Yeniden örgütlenme sırasında, BBC’nin gerek paramentodan gerekse hükümetten gelecek baskılara karşı belirli bir mesafe içerisinde olmasına dikkat edilmiştir. 1936’da BBC, televizyon yayınlarına başladığında, bütün gelirini ruhsat ücretlerinden sağlıyor ve reklam yayınlamıyordu.
“Kaliteli” bir biçimde kamu hizmeti yayıncılığını gerçekleştirmek üzere kurulmuş bulunan BBC’nin sahip olduğu tekel ise, özel girişim yayıncılığına izin verildiği 1954 yılına kadar sürmüştür. Başlangıçta, Posta İdaresi BBC’den sorumlu tutulmuşken, 1974 yılında bu sorumluluk İçişleri Bakanlığı’na (Home Office) devredilmiştir.

Stuart Hall, BBC’yi İngiltere’de ulusal kültürün taşıyıcısı büyük bir otorite olarak tanımlar: «Onun standartları, program kombinasyonları, telaffuz biçimi, müzik zevki, yazın ve eğlence konusundaki yargıları, yayın ahlakı kamu hizmeti yayıncılığının değerlendirildiği otoriter ölçütleri ortaya koymuştur.» Hall’a göre, BBC’nin çekim merkezi eğitilmiş, geniş görüşlü, ciddi, kültürlü, halkçı ve tarafsız orta sınıftı. Kullandığı İngilizce, merkez illerde eğitilmiş orta sınıf konuşmasının farklı bir senteziydi. BBC siyasi rolünde kendini devletin, hükümetin hatta halkın sesi olarak değil, ulusun sesi olarak sunmuştur.

İngiltere’de bir yayın kuruluşu bir siyasi partinin ya da partilerin dümen suyuna girmese de yayıncıların parametreleri, referans çevreleri devletin toplum için kurduklarıyla aynı olmalıydı. İngiltere’de BBC’ye kişiliğini kazandırmada büyük etkisi olmuş ilk Genel Müdür Lord Reith, bugün de yayıncılık ilkesi olarak geçerliliğini koruyan şu cümleleri 1931’de yazmıştır:

“Halkı sömürmek yerine halka hizmet etmek geleneğini kurmak için elimizden geleni yaptık… Eğer bir gün gelir de –o günün geleceğini sanmıyorum- yayıncılık, insanda olan üstün değerlere değil de, düşük değerlere hitap edecek olursa, o zaman ülkenin kendisi çok düşmüş demektir.”

Hall bu konuda farklı bir noktaya temas etmiştir:

«Genel olarak görülmektedir ki yeni yayıncılık modeli içinde hem BBC hem de ITV farklı ölçütlerde de olsa devlet gibi davranmakta veya onu model almaktalar ve onun yaptıklarını yinelemektedirler. Devlet için duyarlılık gerektiren konular (Kuzey İrlanda, grev gözcülüğü, sendikaların gücü, nükleer stratejiler, enflasyon, siyasi partilerde solun yükselişi) er geç yayıncılığın da duyarlılık alanında yer alacaktır. Yayın kurumları sürekli olarak kendilerini mevcut siyasi kültür içerisindeki kaymalara ve eğilimlere uydururlar, ortama uyum sağlarlar. Tartışmalı konular ele alınacağı zaman devlet içerisinde bir sorun nasıl tanımlanmışsa, yaşamda kalma içgüdüsü içindeki bir yayıncı da onu başlangıç noktası olarak alacaktır.»

3.2. BBC’nin Genel Yayın Politikası

Hall, devletin çıkarlarıyla özdeşleşmiş ama devletten bağımsız BBC’nin genel yayın politikasını şöyle özetler:

«Yayıncılık ile devletin arasında altta yatan bu paralellikler (özellikle haber, güncel olaylar ve siyasi gündem alanında daha da güçlüdür) belli program uygulamalarında görülebilir. Güncel olaylarla ilgili televizyon programları bir biçim olarak kendi beraberliklerinin kaynağı olan devleti simgeler. Bu programlar sanki BBC bir çeşit gölge devlet, stüdyo da parlamentonun küçük bir modeliymişçesine düzenlenmişlerdir. Televizyon, Kamara’nın sözcüsüne, uzman yorumcuları ise üst düzey kamu yöneticilerine ve tarafsız raporlar sunan kamu çıkarlarının yansız bekçileri sürekli daire sekreterlerine benzerler.»


3.3. BBC’nin Yapısı

·  1927’de özerk bir kamu yayın kurumu olarak kurulmuştur.
·  Kamu hizmeti anlayışı vardır.
·  İçişleri Bakanlığı’nın verdiği işletme izniyle çalışır ve 5 yıllığına Hükümetin önerisi ile Kraliçe tarafından atanan ve 12 kişiden oluşan bir Mütevelli Heyeti (Board of Governors) tarafından yönetilir. Bu atama Parlamentodaki muhalefetin ve BBC’nin görüşleri alınarak hükümetin teklifi ile yapılır.
·  Mütevelli heyetinde mutlaka bir diplomat, eğitimci, mali uzman ve sendikacı bulunur.
·  Mütevelli Heyeti BBC yöneticilerini atar.
·  Mütevelli Heyeti’nin altında, bölüm müdürlerinden oluşan 17 kişilik Yöneticiler Kurulu (Executive Board) bulunur.
·  Radyo ve televizyonda her bir departmanın başında bir yönetici bulunur. BBC’nin en tepe noktasındaki Genel Müdür, İçişleri Bakanı tarafından atanır ve Yönetim Kurulu üyeleri ile birlikte BBC’nin genel politikasını saptar. BBC yasal olarak parlamentoya karşı sorumludur ama uygulamada bağımsız davranır. BBC, parlamentodan ve hükümetten belirli bir mesafe içerisinde olmasını sağlayacak yasal bir temel üzerinde kurulmasına karşın, hükümetin yayın kurumu üzerinde çok ihtiyatlı bazı etkilerinin olmasına da olanak sağlamıştır. Kraliyet Beratı’na göre, bir tüzel kişilik olarak tanımlanan BBC’nin, İçişleri Bakanlığı’ndan Ruhsat alması gerektiği vurgulanmaktadır. Aslında, ayrıntılı olarak incelendiğinde, ne Kraliyet Beratı’nın ne de Ruhsat’ın BBC’nin bağımsızlığı konusunda özel koşullar içermediği görülmektedir. Örneğin BBC’nin yıllık olaak yayınladığı el kitabında şöyle bir ifadeye yer verilmektedir: “…Berat ve Ruhsat’ta belirtilen koşullar çerçevesinde BBC tam anlamıyla bağımsızdır”.

BBC kanalları:

·  1994-BBC World, BBC Prime, BBC World Wide. Amerika ve Kanada’da BBC America ve BBC Canada.
·  1997-BBC News 24
·  1998-BBC Choice, BBC Parliament, dijital BBC 1, BBC 2, BBC Knowledge.
·  BBC World Service Trust-Afganistan’da medyanın gelişmesi ve gazetecilerin eğitilmesi için faaliyet gösteren bir birimdir.
·  1996’da kurulan BBC Bosna-Hersek Media Center Srajevo’da televizyon gazeteciliği eğitimi vermektedir.
·  BBC Monitoring 2000 radyo, TV, basın, internet ve haber ajansından bilgi aktarır. 100 ayrı dilde çeviri yapar.


3.4. ITV Network

Ulusun sesi olan BBC ortak düşman ortadan kalkıp ulusal birlik ruhu gerileyince sorgulanmaya; diğer taraftan da, pazarın yönlendirmesiyle alternatif yayın modelleri düşünülmeye başlandı.  BBC’nin sahip olduğu yayıncılık tekeli, o dönemde iktidarda bulunan Muhafazakar Parti Hükümeti tarafından, “güçlü bir reklam lobisinin hızla gelişmekte olan tüketici toplumuna erişimini sağlamak ve ticari televizyon yayınlarını başlatmak” gibi gerekçelerle 1955 yılında kaldırılmıştır. «BBC’yi daha ilk günlerinde sömürge haline getirmeye çalışanlarla (ekipman üreticileri, reklam kuruluşları, büyük yatırımcılar ve diğerleri) aynı tecimsel çıkarları paylaşan arka sıralardaki Muhafazakar Parti destekçileri nihayet ITV Network’u kuran Televizyon Yasası’nı 1954’te çıkarttılar.» Reklamla beslenecek olan kanal izleyici beğenisine karşılık verecek programlar sunacaktı. Böylece ataerkil BBC ile popülist ITV karşı karşıya getirilmiş oldu. Bu durum, BBC’yi popülist, izleyici isteklerine boyun eğen, rekabetçi bir kurum olmaya zorlayan yolu da açmış oluyordu.

İngiltere’de televizyon kültürel ve sosyal gelişmenin, ulusal bütünlüğün korunmasının aracı olarak kabul edilir. Bu bakımdan ticari televizyonlar da kamuya hizmet veren tecimsel kuruluşlar olarak kabul edilir. ITV bağımsız olarak kurulup finanse edilmesine karşın, yasa gereği kurulan IBA’nın koyduğu kamu hizmeti standartları ve koşulları nedeniyle yarı kamusal yarı tecimsel bir yayın kuruluşu misyonunu kuruluşundan itibaren kabul etmiş ve sürdürmüştür.  “Haberler ve güncel olaylar konusunda dengeli ve tarafsız olma koşulları BBC’yi yöneten koşullarla hemen hemen aynıdır. Temelde ITV’nin sözleşmesinde bunlar BBC’nin sözleşmesindekinden daha açık ve resmi olarak belirtilmiştir.”

İngiltere’de ilk tecimsel televizyon, tecimsel radyodan daha önce 1955’de kurulmuştur. ITV (Independent Television) 15 bağımsız bölgesel televizyondan oluşmuş bir şebekedir.
ITV 1-Her türlü genel program
ITV 2-Gençliğe yönelik eğlence ağırlıklı program
CITV-15.20-17.05 arası çocuklara yönelik programlar
ITN-Haber programları

Bunların lisansını 10 yıllık sözleşmelerle Bağımsız Televizyon Komisyonu ITC (Independent Television Commission) verir. ITV’nin gelirini reklamlardan kazanılan para oluşturur. İngiltere’de ITV’den sonra ITC’nin denetimi altındaki ikinci özel bağımsız televizyon kurumu olan Channel Four 1982’de yayın hayatına başlamıştır. IBA’nın sahibi olduğu bir özel şirket tarafından kurulan bu kanalın bir özelliği, ITV ve BBC’nin genel izleyici yönelik yayınlarını tamamlayıcı özellikte programlar yapmak gibi bir misyon üstlenmesiydi. Toplumun azınlık kesimlerine hitap edecek yayınlar yapması istenen Channel Four’un kurulması Avrupa’da benzeri olmayan bir gelişme olarak tanımlanmıştır. Channel Four programlarını ITV’ye program üreten kurumlardan, bağımsız program yapımcılarından ve sinema endüstrisinden sağlar. Channel Four’un en önemli özelliği izleyicilerini programlara davet edip eleştiri ve önerileri yansıtmasıdır.

Chanel Four’un kurulması aşamasında hükümetin müdahalelerinde dikkati çeken en önemli nokta, bu müdahalelerin yapısında uzlaşmacı yaklaşımın izlerinin bulunmasıdır. Yani hükümet politika oluştururken, kendi kararlarını zorla kabul ettirmek yerine farklı aktörlerin görüşlerini de dikkate alarak bir uzlaşma zemini sağlamaya özen göstermiştir. Azınlıklara yayın yapacak bu yeni kanalın reklam gelirlerinin düşük olması olasılığı karşısında, şirketin ITV’yi oluşturan yayın kuruluşları tarafından finanse edilmesi kararlaştırılmıştır. Yeni kanalın gelir kaynaklarının güvence altına alınması amacıyla başvurulan bu yöntemde, ITV şirketleri ödedikleri paranın karşılığında Channel 4’un reklam saatlerinin satışından hak sahibi olmaktaydılar. Yeni kanalın parasal kaynakları konusunda yapılan bu düzenlemenin temel amacı Channel 4 ile ITV’nin reklam gelirleri ve izleyici için birbirleri ile rekabete girmelerinin engellenmesidir.


3.5.Thatcher Dönemi ve BBC

·  BBC’nin tarafsız kalma savaşı verdiği dönemdir. Thatcher hükümeti döneminde, BBC’nin yönetim kuruluna yapılan atamalarda siyasal eğilimlerin eskisinden çok daha açık bir biçimde ağır bastığı ve bunun sonucu olarak da Thatcher hükümeti yanlısı kişilerin tercih edildiği görülmüştür.
·  1979’da iktidara gelen muhafazakar Thatcher hükümeti, radyo televizyon yayıncılığında özelleştirme sürecini başlatmıştır.
·  1984’te Kablo ve Yayıncılık Yasası’nı çıkarılarak iletişim alanında tecimsel çalışan patronların önünü açmak için kamu yayın ilkelerini kapsayan herhangi bir kural konmamıştır.
·  1985 yılında «Real Lives» başlıklı IRA Başkanı olduğu iddia edilen bir örgüt elemanı ve İrlanda’nın İngiltere’ye bağlı olmasını savunan sertlik yanlısı bir başka örgüt temsilcisi ile yapılan bir görüşme yayınlanmak istenmiş; Thatcher, bir teröriste propaganda olanağı verecek bu yayına şiddetle karşı çıkmıştır. BBC, programın yayınlanacağını duyurmasına karşın, erteleme kararı vermiştir. Erteleme kararından sonra, BBC çalışanları bir günlük greve gitmişlerdir.

Thatcher hükümetinden sonra gelen hükümetlerin BBC’ye özel bir önem verdikleri görülmektedir. Örneğin Major Hükümeti, 1992’de yayınladığı Yeşil Rapor’da BBC’nin Birleşik Krallık’ın en büyük yayın kurumu olduğunu belirterek uluslar arası yayıncılarla tecimsel işbirliği yapması gerektiğini savunmuştur. 1994’te yayınlanan Beyaz Rapor’da da BBC’nin geleceği, ulusa hizmet ve uluslar arası rekabet olarak özetlenmektedir. 1997’de iktidara gelen Tony Blair Hükümeti BBC’yi en üstün sayısal teknoloji ile donatarak bu tarafsız ve özerk devlet yayın organına verdiği önemi göstermiştir.

3.6. 1990 ve 1996 Yayın Yasası

1988’de iktidara gelen İşçi Partisi döneminde çıkan 1990 Yayın Yasası ile ITV şirketi dağıtılmış, onun yerine ITC (Independent Television Commission) kurulmuştur. Kamusal ve özel televizyon ile ilgili şikayetlere bakan BCC (The Broadcasting Complaints Commission) kurulmuştur.  Programların şiddet, seks ve ahlaki değerlere uygunluğu konusunda görüş bildirerek ve şikayetleri değerlendirerek rapor hazırlayan Yayın Standartları Kurulu BSC (Broadcasting Standards Council), 1990 Yasası’nın getirdiği yeniliklerden bir başkasıdır. Bu kurumların üyelerini hükümet atamaktadır. Aynen bırakılan Channel 4’un dışında, bölgesel temele dayalı nitelikli programlar yayınlamak üzere Channel 3; aynı kanaldan haftanın belli ügnlerinde yüksek nitelikte haber ve güncel olay programları yayınlayacak olan Channel 5 kurulmuştur. Sinel Pedwar Cymry, Gal dilinde yayın yapmaktadır. 1990 Yasası ile gerek Gal dilindeki yayınlara, gerekse İskoçya Keltleri’nin dilinde yayın yapan Gaelic TV’ye BBC’nin program sağlaması ve ITC fonundan para yardımı yapılması zorunluluğu getirilmiştir. 1990 Yayın Yasası, kaliteyi artırıcı birtakım düzenlemeler yaparken, tüketiciye daha çok seçim hakkı tanımakta, rekabete önem vermekte ve lideralleşme yollunda daha esnek kurallar getirmektedir. Tüketici tercihi, rekabet ve kalite arasındaki dengeyi bulmak son derece zor olduğundan, giderek kantarın topuzu tüketici tercihine doğru kaymaktadır.

1996 Yayın Yasası:

· Yayın Standartları Kurulu ile Yayın Şikayetleri Kurlunu tek bir Yayın Standartları Kurulu adı altında birleştirmiştir.
· Yasa, özelleştirme önündeki bazı kısıtlamaları kaldırmakta; bunun yerine bir yazılı basın organında %20’den az pay sahibi olan kişilere izleyici oranı %15’i geçmeyen televizyon kanallarına sahip olabileceği serbestisini getirmektedir.
· Kanallar sayısal teknolojiye geçmeye başlamışlardır. Analog yayınlar sona ermeye başlamıştır.

3.7. Düzenleyici Kurullar

Bağımsız Televizyon Komisyonu ITC (Independent Television Commision), bir başkan, bir başkan yardımcı ve sayıları sekizden az, ondan fazla olamayacak üyelerden oluşmaktadır. Bu üyelerden üçü İskoçya, Galler ve Kuzey İrlanda’yı temsil etmek zorundadır. 2000 yılından bu yana ITC’ye atanan 12 üyenin tamamını yayıncılıktan sorumlu Kültür, Medya ve Spor Bakanı atamaktadır. ITC’nin gerek frekans tahsisinde gerekse tahsisin yapılmasından sonra denetim ve yaptırım gücü vardır. Yaptırımlar; yayın kurumundan cevap ya da özür yayını istemeden başlayarak, parasal cezalar ve yayın izninin iptaline kadar uzanır. 1980’li yıllarda Thatcher Hükümeti’nin kablo ve uydu yayın sektöründe yaptığı özelleştirmeler ve sağladığı kolaylıklar nedeniyle ITC’nin kablo ve uydu yayın sektörü üzerinde hemen hemen hiç müdahale gücü bulunmamaktadır.

İskoçya, Galler ve Kuzey İrlanda’da kurulan Ulusal Yayın Konseyleri, kamu hizmeti yayıncılığını ve bölgesel gereksinimleri uyum içinde yürütmeye çalışan kuruşlardır. Bunların dışında BBC’nin seksiz bölgesel Danışma Konseyi bulunmaktadır. Yayın Şikayet Komisyonu BCC (Broadcasting Complaints Commission) yayınlarla ilgili şikayetleri inceler, aylık raporlar halinde kamuoyuna duyurur. Yayın Standartları Komisyonu BSC (Broadcasting Standarts Commission) programlarda şiddet, cinsellik, genel ahlak gibi konularda ilkeler oluşturmak, iletilen şikayetleri değerlendirip uygun bulunursa,  yayın organlarında yayınlatmak üzere kurulmuştur.

4.      Türkiye’de Televizyon Yayıncılığı

İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) bir laboratuvar çalışması olarak 1952’de başlattığı ilk deneme yayınları televizyonun Türkiye’de başlama tarihi olarak kabul edilebilir.

İTÜ deneme yayınları ilk olarak henüz televizyon alıcısına sahip olmayan halk tarafından İTÜ’nün Gümüşsuyu’ndaki binasında izlenmiştir. 1952-1953 akademik yılında İTÜ Televizyonu, Cuma günleri 17.00-18.00 saatleri arasında düzenli olarak yayın yapmaktaydı. Ama bu yayınlar, evlerde televizyon ekranlarının karşısında izlenmiyordu. Çünkü, İstanbul’da televizyon alıcısı olan kişiler parmakla sayılacak kadar azdı. İşte bu nedenle, İTÜ televizyonunu izlemek isteyenler, İTÜ’nün Gümüşsuyu’ndaki binasına gelmek zorundaydılar. Daha sonraki yıllarda TV alıcı cihazı satın alanlar komşu ülkelerin televizyon yayınlarını da izlemeye başladılar. 1964-1968 yılları arasında televizyon alabilenler, Bulgar, Romen, Yugoslav televizyonlarını izleyebilmek amacıyla, konutlarının damlarına, çatılarına ‘özel ve çok güçlü’ olduğu iddia edilen antenler yapmaya başladılar.

TRT Kurumu’nun kurulmasından 13 ay önce, 9 Nisan 1963’te Federal Almanya Hükümeti ile Türk Hükümeti arasında bir ‘teknik anlaşma’ imzalanmıştır. Bu anlaşmaya göre, Bonn Hükümeti Ankara’da bir Televizyon Eğitim Merkezi kuracak ve Erzurum Radyosu’nun stüdyoları için bazı teknik aygıtları bağışlayacaktır.

Kamuoyunda yoğunlaşan televizyon yayınları isteğine karşın, Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda Türkiye’de televizyon yayınları öngörülmemişti. İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda ise, televizyon şebekesi kurulması işinin “beşer yıllık üç plan döneminde gerçekleştirilmesi” kararlaştırılmıştır.

1966 yılında evlerde ve işyerlerinde kullanılan televizyon alıcı sayısı 2000 dolayındadır. Ancak o dönemde tek bir alıcının, oteller, kahvehaneler, pastaneler, okullar ve evlerde toplu olarak seyredildiği hesaba katılacak olursa, izleyici sayısının tahmin edilenin üstünde olduğu düşünülebilir.

4.1. TRT’de İlk Yayınlar

TRT ilk televizyon yayınlarını 1968 yılının Ocak ayında başlatmıştır. TRT’nin Ankaralılara yaptığı ilk televizyon yayını siyah-beyaz olarak gerçekleşmiş ve yayınları yaklaşık 1 milyon kişi izlemiştir. 1963 yılında ilk olarak ileride yapılacak televizyon yayınlarına eleman yetiştirmek amacıyla Hamburg televizyonuna 14 radyo çalışanı eğitim için gönderilir. TRT kurulur kurulmaz yaptığı ilk iş, Federal Almanya ile yapılan işbirliği gereğince Almanya’dan teknik yardım istemek olmuştur. İncelemelerde bulunmak üzere İngiltere, İtalya ve Fransa’ya da elemanlar gönderilmiştir.

TRT’nin ilk kapalı devre televizyon yayınları 1966 yılında hazırlanmış ve Alman teknik yardımı ile kurulan bir stüdyoda eğitim yayınları olarak başlamıştır. Bu yayınlarda haber, spor, şiir, müzik, açık oturum, film, kültür, eğitim ve çocuk programları yayınlanmıştır.

1968-1969 yılları arasında yapılan ve her türlü olanaksızlıklar içinde gerçekleştirilen yayınlar “deneme yayınları” olarak adlandırılmaktadır. Kadrolar tam olarak yerini bulmamış; televizyon son derece sınırlı bir personelle yayına başlamıştı.

Tarihe geçecek ilk Türk televizyon yayını 31 Ocak 1968 tarihinde, 3. Band 5. Kanaldan deneme yayını olarak başlamıştır. 31 Ocak 1968 tarihinde, 19.30’da başlayan televizyon deneme yayını, spiker Nuran Emren’in açılış anonsuyla izleyicilerin karşısına çıkmıştır. Ankara Televizyon Müdürü Mahmut Tali Öngören’in açılış konuşmasından sonra, Profesör Afet İnan’ın hazırladığı Türk Devrim Tarihi adlı program yayınlanmıştır. Saat 20.00’da gongun vurmasıyla televizyon ekranına ilk TV Haber spikeri Zafer Cilasun görünmüş ve haberleri okumuştur. Ardından Zeynep Arıduru (Esen) hava durumunu sunmuştur. Kötü Adam-İnatçı Çiçek adlı çizgi filmin yayınlanmasından sonra, Antalya Ormanları adlı belgesel film yayınlanmıştır. 19.30’da başlayan yayın, 20.50’de kapanış anonsunun yapılmasıyla sürmüş ve 20.51’de Türk bayrağı görüntüsü eşliğinde İstiklal Marşı’nın okunmasıyla bitmiştir. 31 Ocak 1968 günündeki yayında, açılış konuşmasının ardından, ilk teknik arıza ortaya çıkmış, ekran beş dakika kararmış, daha sonra yayına kalındığı yerden devam edilmiştir.

4.2. Yayınların İçeriği

Bu yayınların içerikleri incelendiğinde, televizyon yayınlarının başladığı ilk günlerde televizyonun asla bir eğlence aracı olarak değil, bir kültür ve eğitim aracı olarak değerlendirildiği ve içeriğinin bu mantıkla planlandığı görülür.

Bunun sebebi, Avrupa’da eğitim gören Türk yayıncıların Avrupa’daki devletçi yayın anlayışından etkilenmesinden ve kitle iletişim aracı olarak televizyonun gelişmekte olan Türkiye’de gerek halk gerekse yayıncılar tarafından bir gelişme aracı olarak kabul edilmesinden kaynaklanmaktaydı.

Televizyonu yapılandıran ilkeler radyoculuk ilkelerinden gelmekteydi, amaç her ikisinde de aynıydı: İlkeli yayıncılık. 1970’li yılların ortalarına kadar bu anlayıştan sapılmamaya çalışılmıştır.

İlkeli Yayın Ortamını Etkileyen Etmenler:

·         Yayınların başladığı yıllarda ilk olmanın yarattığı ideal mükemmeliyetçilik anlayışı ve bu anlayışı gerçekleştirmeye çalışan, birçoğu gazetecilik ve radyoculuktan televizyona geçen yöneticiler grubu,
·         TRT’nin bugüne kıyasla çok daha özerk yapısı ve hepsinden önemlisi, bugünkü serbest yayıncılık ve rekabet pazarının oluşturduğu reyting mücadelelerinin olmayışı,
·         TRT’nin tek tabanca olması.


4.3. Radyo ve Televizyona Özerklik

1950’den 1960 Askeri Harekâtı’na kadar olan dönemde Demokrat Parti iktidarının radyo üzerindeki gücü ve denetimi henüz akıllardan çıkmamıştı. Bu nedenle, 1964 yılında çıkarılan 359 sayılı Türkiye Radyo Televizyon Yasası, 1961 Anayasası’nın 121. maddesine dayandırılarak radyo ve televizyona özerklik verilmiştir. Ancak televizyon çok yeniydi ve siyasilerin televizyonun gücü hakkında ilk günlerde pek bilgileri yoktu. İleride büyük bir baskı aracına dönüşecek olan bu görsel güce yeterli bütçe ayırmak konusunda hep ihtiyatlı davranılmış, ikinci 5 yıllık kalkınma planına bile alınmamıştı. Ancak yayın içerikleri ve saatleri arttıkça eleştiriler de başlamıştı. 359 sayılı yasanın 17. maddesi Başbakan’a veya onun görevlendireceği bir bakana sözlü ve daha sonra yazılı olmak üzere yayın durdurma hakkını tanıyordu. Bu maddeye dayanarak bazı yayınlar durdurulmuştur.

4.4. 1970 Sonrası TRT: Özerk TRT’nin Sonu

359 sayılı yasa TRT’ye özerklik veriyordu, ancak verilen bu özerklik gerek iktidardaki gerekse muhalefetteki partileri rahatsız ediyordu. Süleyman Demirel’in Başbakanlık yaptığı dönemde verilen 12 Mart Muhtırası ile radyo ve televizyon yayıncılığı yeni bir döneme girdi. Yeni kurulan Nihat Erim Hükümeti, Anayasa’nın TRT’ye özerklik veren 121. maddesini 20 Eylül 1971 tarihinde değiştirerek, TRT’yi “…tarafsız bir kamu iktisadi kuruluşu…” haline getirdi.

Yine aynı yasa değişikliğine göre, TRT Yönetim Kurulu’ndaki hükümet temsilcilerinin sayısı ikiden üçe çıkarılıyor; üniversite, konservatuar, opera ve tiyatro sanatçılarının Kurul’a doğrudan üye seçme kuralı kaldırılıyor; bu kurumların saptadığı adayları eleme ve seçme hakkı TRT Seçim Kurulu’na veriliyordu. Buna karşılık, Gazeteciler Cemiyeti ve Sendikaları, İşçi Konfederasyonu, Ticaret ve Sanayi Odaları vb. gibi kurumların saptayacağı dört adaydan ikisini seçme hakkı TRT Seçim Kurulu’na veriliyordu. Sayısı 11’e çıkarılan Yönetim Kurulu üyelerinin 3’ü doğrudan Bakanlar Kurulu tarafından, diğerleri ise tabandaki örgüt ve kurumların atadığı adaylar arasından yine TRT Seçim Kurulu tarafından seçiliyordu. Üyeleri Cumhurbaşkanı atıyordu. Bu hali ile kurum tarafsızlığa değil, iktidara bağımlılığa mahkûm ediliyordu.


4.5. TRT Teknik Olarak Gelişiyor

Adnan Öztrak’ın istifası ile boşalan tarafsız TRT’nin başına 25 Temmuz 1971 tarihinde asker kökenli Musa Öğün Genel Müdür olarak getirilmiştir. Bu dönemde Hükümetin desteği ile TRT’de önemli ölçüde teknik gelişim yaşanmıştır. 5 Kw Gücünde vericilerle başlayan televizyon yayınları önce 50’ye sonra 500 Kw’a çıkarılmıştır.

Spor karşılaşmaları, Akdeniz Olimpiyatları naklen verilmeye başlamıştır. İstanbul ve İzmir televizyonları Ankara’ya bağlanarak yayın yapmaya başlamışlardır. 1972 yılında Münih Olimpiyatları ve Eurovision Şarkı Yarışmaları naklen verilmiş; yine aynı dönemde Edirne, Antalya, Erzurum, Çukurova, Gaziantep, Diyarbakır televizyonları paket program yayınlarını başlatmışlardır. Paket programlar, radyo alt yapısı, teknik elemanları olan illerde bir stüdyo ve verici ilavesiyle kurulan taşradaki televizyon istasyonlarının merkez Ankara’dan program paketleriyle beslenmeye başlaması olarak açıklanabilir.

4.6. TRT’de İsmail Cem Dönemi

15 Şubat 1974 tarihinde TRT Genel Müdürü olarak atanan İsmail Cem, henüz 34 yaşındaydı. Cem’in durumu, TRT yasasında belirtildiği gibi, Genel Müdür’ün en az 40 yaşında olması ve memuriyette en az 15 yıllık deneyim sahibi olması koşullarına uymuyordu. Cem’in atanmasını yasallaştırmak amacıyla, Ecevit Hükümeti bir kararnameyle durumu düzeltmeye çalıştıysa da Cem’in atanması büyük tartışmalara neden olmuştur. İsmail Cem 15 ay gibi kısa bir dönem Genel Müdürlük yaptıktan sonra görevden alındı. Cem’in atanmasındaki hukuki sorunlar dışında, kendisinin ortanın solu ideolojisini benimsemiş siyasi bir kişilik olması tartışmalara ayrı bir boyut katıyordu.

İsmail Cem, 1974 yılının Temmuz ve Ağustos aylarında gerçekleşen Kıbrıs Barış Harekatı sırasında naklen verilen savaş haberleriyle önemli bir sınav vermiştir. Kıbrıs Barış Harekatı’nın televizyonda adım adım verilmesi halkın televizyona olan ilgisini artırmıştır.

Cem döneminde ilk kez TRT kurum dışındaki film yönetmenleri ve TRT ortaklığıyla Türk romanlarını filme çekmiştir. Aşk-ı Memnu, Hanende Melek gibi televizyon dizileri izleyiciler tarafından son derece beğeniyle izlenmiştir. Yayınlar Cem döneminde 5 günden 7 güne çıkarılarak haftalık yayın saati 45’i aşmıştır.

1975’de erken seçime giden Ecevit’in azınlığa düşmesi ile sağ partilerden oluşan koalisyon hükümetinin (AP-MSP-MHP-CGP) ilk eylemi Cem’i görevden almak oldu. Yerine Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş atandı. Ancak CHP bir hukuk savaşı başlattı; Danıştay’ın yürütmeyi durdurma kararı alması üzerine Cem, Genel Müdürlük görevine iade edildi.

Cem döneminde yapılanlar:

·         Yayınlarda başarılı kültürel programlara ağırlık verilmesi;
·         Teknik olanakların geliştirilmesi;
·         Kadro atamalarında normal prosedürün dışına çıkılarak ekip atamalarının yapılması (ki bu durum daha sonraki partizanca atamalara zemin hazırlamıştır);
·         Yönetici kadroların, deneyimli yayıncı ve yapımcı kadrolara göre daha fazla şişirilmesi.

4.7. TRT’nin Siyasileşmesi

TRT yayınlarının siyasi partilerce, kamuoyu oluşturan önemli bir güç olarak algılanmaya başlaması, iktidardaki siyasi partileri iktidarlarını elde tutmak ve güçlendirmek için TRT’nin başına getirdikleri kişileri özenle seçmeye yöneltmiştir. İsmail Cem ile başlayan siyasi atamalar daha sonra da devam etmiştir. Sağ Koalisyonun atadığı Şaban Karataş döneminde televizyona Türk-İslam sentezi yaklaşımıyla oluşturulan programlar hakim olmaya başlamıştır. Örneğin, Türk Sanat Müziği programlarında içinde “mey”, “meyhane” gibi sözcüklerin geçtiği şarkılar gençlerin ahlakını bozar gerekçesiyle yasaklanmıştır.


4.8. Radyo ve TV Yayınları için Bir Dönüm Noktası: 12 Eylül 1980 Harekâtı

·         TRT 12 Eylül’den en çok etkilenen kuruluşların başında geliyordu. 12 Eylül 1980’de TRT’nin üst yönetimine ordu el koymuştu. TRT’nin yönetim ve denetim sorumluluğu Tümgeneral Servet Bilgi’ye verildi. Servet Bilgi bu yönetimi 24 Eylül’e kadar sürdürdü. Bu, bir denetim ve ilkelerin konması süreciydi. 12 günlük bu süre sonunda; Tümgeneral Bilgi, sorumluluğu Genel Müdür Doğan Kasaroğlu’na devretti. Ancak, bundan sonra, TRT yayınlarına, 12 Eylül’ün nitelikleri ve özellikleri tüm ağırlığıyla çökmüştü. Darbeyi gerçekleştirenlerin her davranışları ve sözleri ekran ve mikrofonlarda yerlerini almıştı.
·         Bu dönemdeki TRT yayınlarında, drama yayını oranları artmış, kültür programı yayını oranları düşmüştür.
·         Danışma Meclisi tarafından 359 sayılı Radyo ve Televizyon Yasası yürürlükten kaldırılarak 13 Kasım 1983’de 2954 Sayılı Yasa çıkarılmıştır.
·         Dönemin TRT Genel Müdürü Doğan Kasaroğlu görevden alınmamış, ancak 1981’de emekliye ayrılmasıyla yerine asker kökenli Macit Akman atanmıştır.
·         Macit Akman, TRT’yi askeri bir disiplin altına alır. Yıllarca TRT’ye hizmet etmiş, alanlarında uzman yayıncıları konularıyla ilgisiz alanlara dağıtır.

Macit Akman döneminin getirdiği en büyük yenilik renkli televizyon yayıncılığındaki gelişmedir. Ayrıca eğitim yayınlarına önem verilmiş; okuma yazma programları, üniversite sınavlarına hazırlık programları başlatılmıştır.

            Türkiye Radyo Televizyon Yüksek Kurulu (RTYK):

2954 Sayılı Türkiye Radyo ve Televizyon Yasası ile yalnızca TRT değil, kurum dışındaki yayınlar da düzenleniyor ve tüm radyo ve televizyonlardan sorumlu RTYK adı altında yeni bir yapılanmaya gidiliyordu. Bu Kurul’un en önemli görevleri arasında, Bakanlar Kurulu’na TRT Genel Müdürü için 2 aday, 6 kişilik Yönetim Kurulu için iki katı olan 12 aday önermek ve yayın planlarını onaylamak sayılabilir. RTYK, radyo televizyon yayınlarının yasaya uygun olup olmadığını denetleyerek üç aylık raporlar halinde TRT’yi, Başbakan’ı ve Cumhurbaşkanı’nı bilgilendirmekle yükümlüydü.

RTYK bünyesinde Yayın Değerlendirme Daire Başkanlığı adı altında bir birim kuruldu. TRT ile ilgili değerlendirmeler genellikle haber, eğitim, kültür yayınlarının işlevleri; dildeki hatalar; yayınlardaki şiddet mesajları; programların yayın saatlerinin uygun olup olmadığı; magazin haberlerinin sakıncası; bazı olaylara çok bazılarına az yer verilmesi; iktidar yanlısı haberlere fazla yer verilmesi gibi hususları kapsıyordu.

RTYK, TRT’yi özellikle siyasal iktidar yanlısı haberlerin çokluğu konusunda sık sık uyarmıştır. “İcraatın İçinden” adlı Hükümetin (Turgut Özal’ın) icraatlarını anlatmak için ayda bir 30 dakikalık yayınlanan programın amacını aşması ve ANAP’ın propaganda aracı haline dönmesi ve eleştirilerin fazla ciddiye alınmaması Tunca Toskay zamanında RTYK ve TRT ilişkilerini kopma noktasına getirmiştir. Daha sonraki TRT Genel Müdür’ü Kerim Aydın Erdem döneminde RTYK ile ilişkiler iyi bir noktaya gelmiştir.

4.9. TRT ve Turgut Özal Dönemi

Serbest piyasa ekonomisinin şiddetli bir savunucusu olan Özal, televizyon yayıncılığında da yayınları serbestleştirmek ve özelleştirmek için zaman zaman yasaları zorlamış ve ilk özel televizyonun kurulma aşamasında da delmiştir. 12 Eylül 1980’den sonra kurulan Bülent Ulusu hükümetinde başbakan yardımcılığıyla Türk siyaset sahnesine giren Turgut Özal’ın ileriki yıllarda başbakan ve cumhurbaşkanı olarak Türkiye’de ekonomik ve siyasal alanlarda gerçekleşen değişimlerde önemli rolü vardır. Bu noktadan bakıldığında Turgut Özal’ın televizyon yayıncılığı konusunda da çok ciddi etkisi olmuştur.

TRT ilk yedi yılıdaki özerk yapısı hariç, bütün tarihi boyunca iktidarda bulunan partilere bağımlı kalan genel müdürlerle yönetilmiştir. Bu genel müdürler çoğunlukla iktidar partilerinin propagandalarını yapmaları yönünde sürekli baskı altında kalmışlar ve büyük ölçüde de bu baskıya boyun eğmişlerdir. Turgut Özal başbakan ve cumhurbaşkanı olarak Türkiye’nin heöem her kurumunda izler bıraktığı gibi TRT’yi de etkilemiştir; 12 Eylül’ün değiştirdiği TRT yasasını kendi düşünceleri doğrultusunda kullanmayı bilmiştir. TRT’yi siyasal iktidarların baskısından uzak tutmak amacıyla hazırlanan bu yasaya rağmen daha en başta, Radyo Televizyon Yüksek Kurulu’nda ANAP hükümetinin temsilcisi olarak bulunan Tunca Toskay’ı TRT Genel Müdürü olarak seçtirmiştir. Turgut Özal TRT hakkındaki düşüncesini 5 Ocak 1991 günü TRT’nin Ankara Oran Sitesi’nin açılış törenindeki konuşmasıyla ortaya koymuştur.

“... Ben inanıyorum ki TRT ileride büyük çapta özelleşmelidir. Yani özelleştirmeden kastım şu: Muhakkak bir özel şirket gelsi burayı işletsin manasında söylemiyorum. TRT kendi geliri, kendi gideri ile halka açılsın. Hisse senetlerini satan ticari bir kuruluş haline gelsin. Bu da özelleştirmedir. Devlet teşebbüsünü özel teşebbüsle rekabet edecek hale getirmek lazım. Onun yolu da özelleşmedir.” Özal ömrü yetmiş olsaydı bu düşüncesini gerçekleştirecekti. Ama ne pahasına! Çünkü onun ortaya attığı ve gerçekleştirdiği bazı girişimler daha sonra Anayasa Mahkemesi’nden dönmüştür. Tıpkı, TRT Vericileri’nin PTT’ye devri kararında olduğu gibi...

Özal 1987 yılı genel seçimlerine girerken televizyonu “Altı kanala çıkartacağız” sözünü verdikten hemen sonra iki kanallı TRT Vericileri’nin PTT’ye devrini öngören 3517 Sayılı yasayı TMBB’den geçirterek vericilerin PTT’ye devrini sağlamıştır. Bu girişimin sebebi bir yıl sonra anlaşılmıştır. Anayasa’nın 133. Maddesinde açıkça belirtilen “radyo ve televizyon yayınlarnın devlet eliyle düzenleneceği” hükmüne rağmen Cumhurbaşkanı Özal, 1990 yılında özel televizyon yayıncılığına yeşil ışık yakmıştır. “Anayasa bir defa delinmekle bir şey olmaz” sözünü söyleyerek, yasalara rağmen, “önce yaparım, yasa arkadan gelir” düşüncesiyle başlattığı radyo televizyon yayıncılığı üç yıl boyunca sorunlar yumağı halinde kamuoyunu meşgul etmiştir.

Dönemin muhalefet partisi SHP, verici istasyonlarının TRT’den PTT’ye devrinin, Anayasa’nın 133. Maddesinin birinci fıkrasındaki, “Radyo televizyon istasyonları ancak devlet eliyle kurulur ve idareleri bir kamu tüzel kişiliği halinde düzenlenir” hükmüne ve 2954 Sayılı TRT Yasası’nın 4. Maddesi a bendinde, “Radyo ve televizyon verici istasyonlarının kurulması, işletilmesi, yayınlarının düzenlenmesi ile yurtiçine ve yurt dışına yayın yapılması devletin tekelindedir” hükmüne aykırı olduğunu ileri sürerek 3517 Sayılı Kanun’un iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Anayasa Mahkemesi 18 Mayıs 1990 günü verdiği kararla TRT’nin verici istasyonlarının PTT’ye devri işlemini öngören 3517 Sayılı Yasa’nın ilgili bazı maddelerini iptal etti. Bu karar, radyo ve televizyon yayın hakkının TRT’nin tekelinde olduğunun belirlenmesi ve onun dışında hiçbir kuruluşun radyo televizyon yayını yapamayacağının yüksek yargı organı vasıtasıyla tespitiydi. Ancak, devleti yönetenlerin ihmamali sonucu 10 Temmuz 1999 günü yürürlüğe giren 4397 Sayılı Yasa ile, 1989 yılında TRT’nin tüm vericileri, araç, gereç ve personeliyle birlikte bu kuruma geri verildi.

Özal, televizyonun hukuki sorunlarından çok teknik sorunlarıyla ilgilenmiş; TRT’nin kanal sayısını ikiden altıya çıkarmış, özel televizyonların yayın hayatına girmesine önayak olmuş, renkli televizyon yayınlarını yaygınlaştırmıştır.

Özal’ın, “hegemonik bir merkez” yaratmak üzere sağdaki güçleri harmanlayan “milliyetçi, muhafazakar, serbest piyasacı ve sosyal adaletçi” bir sentez yarattığını ileri sürenler de vardı. Kimi siyaset bilimciler ise; bu “yeni” partinin, 12 Eylül öncesi ideolojik kamplaşmanın “İslamcı, milliyetçi, liberal ve sol (sosyal demokrat)” kanatlarının “Türk-İslam-Batı Sentezi” çerçevesinde bir araya geldiği görüşündedir. Özal Hükümeti döneminde; özel finans kurumları kurulmuş, dışalımlarda serbestlik başlamış, tüketimin artışı desteklenmiş ve özelleştirmeye yönelik adımlar atılmaya başlamıştır. Anavatan Partisi, din konusunda da politikasını açık bir biçimde ortaya koymuş, devletin ilk ve orta öğretim kurumlarında dini eğitim ve öğretim yapılması için gerekli önlemlerin alınmasını zorunlu gördüğünü açıklamıştır. Özal, dini ve dini örgütlenmeleri gündelik yaşamın bir parçası olarak görmekte, tarikatleri sivil toplumunun bir unsuru olarak algılamaktaydı. Özel ve ailesinin Nakşibendi tarikatıyla olan bağları da bu düşüncesini kanıtlar niteliktedir. Özal hükümetinin yaıncılık alanındaki yöneliminin bir yönü TRT ekranından olabildiğince yararlanarak iktisat siyasası ağırlıklı uygulamaları ‘benimsetmek’ ile radyo televizyonda milliyetçi ve muhafazakar içerikli programları desteklemek olarak karşımıza çıkmaktadır. Diğer yönü ise, pragmatik yollarla TRT’ye gelir sağlamak ve ‘zaman özelleşmesi’ ile reklama ve özel yapımlara yer vermektir. 2954 Sayılı Yasa yürürlüğe girdikten sonra, TRT, işte böyle bir siyasal, toplumsal ve ekonomik ortamda yayınlarını sürdürmektedir.

Sonuç

Televizyon geniş kitlelere hitap eden bir araç olarak, ilk kullanılmaya başlandığı günden bugünümüze, kamuoyu ve devletler üzerinde siyasi, ekonomik, hukuki ve sosyolojik değişim ve dönüşümlere sebep olmuştur. Televizyon, doğumundan itibaren pekçok farklı kesimi etkilemiş, bu sebepten iktidar savaşlarının merkezi haline gelmiştir. İlk yayınların gerçekleştiği İngiltere ve Amerika, televizyonun gücünün farkındaydı ve yatırımlarını öncesinden bu aygıta yapmaktan geri kalmamıştı. Bu teknoloji Türkiye’ye daha geç ulaşmış olmasına rağmen, Türkiye’de de yoğun bir ilgi ile karşılanmış ve bunu farkeden iktidar sahiplerinin mücadele alanı haline gelmiştir. Televizyon tarihine baktığımızda, bir ülkenin özellikle siyasi tarihine de tanık olmuş oluruz. Bu bakımdan ideolojik bir aygıt olan televizyonun çözümlemesini yapmak demek, ülkenin yönetim dinamiklerini de analiz etmek demektir. Bu doğrultuda, bu çalışma, televizyon tarihindeki belli başlı kırılma noktalarına sadık kalınarak tamamlanmış ve gerekli okumalar medya tarihi gerçeklerini ufalamadan analiz ederek tamamlanmaya çalışılmıştır.